TARİH ÖĞRETMENİ
GİRİŞ
Enver ARSLAN(*)
Bu makalede, II. Mehmed’in İstanbul’u fethi için yaptığı hazırlıklar ele almıştır. Bu çalışmanın sınırları, II. Mehmed’in uyguladığı strateji ve kullandığı teknoloji ile sınırlandırıldı. Öncellikle fetih için oluşmuş fikri alt yapının temelleri irdelenmiş, buda bizi II. Mehmed’in çocukluğuna değinerek başlama yoluna götürmüştür. Konu birinci ve ikinci elden kaynaklarla ortaya konmaya çalışılmıştır. Sonuçta uygulanan strateji ve kullanılan teknolojiye paralel olarak rakiplerine üstünlük kuran Fatih’in dünya hâkimiyeti düşüncesini adım adım uyguladığı vurgulanmaya çalışılmıştır.
Sultan Mehmed 30 Mart 1432’de Edirne’de doğmuş olup, II. Murad’ın dördüncü oğludur. 1443 baharında iki lalası ile birlikte Edirne’den Manisa’ya vali olarak gönderilmiştir. Abisi Amasya Valisi Şehzade Alaattin Ali Çelebi’nin vefatı üzerine Osmanlı tahtının yegâne varisi olmuştur(1). Osmanlı Devleti’nin başına, babası II. Murad Edirne’de vefat ettikten sonra, 18 Şubat 1451 tarihinde II. Mehmed, padişah olarak geçmiştir. (2) II.Mehmed (1451-1481) yüksek bir ilim muhitinde iyi bir tahsil görmüş, derin bir Türk-İslam şuuru içinde yetişmişti. Babası ona tecrübeli devlet adamlarının yanı sıra, maddî ve manevî üstünlüğe sahip sağlam bir devleti de miras bırakmıştı.
Fatih otoriter merkeziyetçi bir yönetim anlayışına sahip bir sultandı. “Dünyada tek bir din, tek bir devlet, tek bir padişah ve İstanbul da cihanın payitahtı olmalıdır.” diyordu(8) Otranto seferide bu kapsamda düşünülebilir(9). Bilindiği kadarıyla İstanbul geniş çaplı veya saldırı mahiyetinde 30’un üzerinde kuşatmaya uğramıştır. Dokuz kez Araplar yedi defa da Osmanlılar tarafından kuşatılmıştır.(10)Osmanlı Devleti’nin ilk ciddi muhasarasını Yıldırım Bayezid tarafından 1395 yılında yapıldı. Haçlı kuvvetleri Balkanlara girdiği haber alınınca muhasara kaldırıldı. Niğbolu zaferinden sonra, İstanbul’un zaptını kolaylaştırmak için Boğazda Anadolu yakasında bir kale (Güzelce Hisar/Anadolu Hisarı) yapıldı.1400 senesi baharında başlayan ikinci muhasara da Timur’un Anadolu’ya girmesi üzerine sona ermişti.
1422 kışında Mustafa(düzmece) yenerek bertaraf eden II.Murat İstanbul üzerine yürüdü ve kuşattı. Ancak II.Murad’ın küçük kardeşi Mustafa’nın isyanı, İstanbul’un bu üçüncü muhasarasını sona erdirdi.(300)
Fethin gerçekleşeceği bu son muhasaranın tabi ki stratejik, ekonomik, sosyal, kültürel ve hatta dini gerekçeler ve sebepler sayılabilir. Ancak bu son muhasaranın birde görünür sebebi vardır. Klasik dönem Osmanlı tarihçilerinden Tursun Bey ve Ibn Kemal bu görünür sebebi “kassap savaşı” olarak belirtirler. Tursun Bey: “Göç esnasında meğer kapu halkından birkaç yiğit, İstanbul çobanlarından koyun istediler. Arada kasap savaşı vaki oldu. Göçen sultanın askerlerini seyre çıkan İstanbul halkından ve bazı sarhoş kâfirlerden araya girenlerin tesiri ile kılıçlar çekildi ve davarlar kovuldu.” diyerek olayı aktarmaktadır.(301) Bu konuda İbn Kemal daha ayrıntılı bilgi vermektedir: “…bir gurup Osmanlı reayası yolda giderken rumlara ait olan koyun sürüleri görürler. Bu sürüden koyun satın almak isterler. Orada içki içmekte olan çobanlar koyun satmayacaklarını söyleyince kavga çıkar. Bizans kalesinden bunu duyanlar Bizanslı çobanlara yardıma gelip Osmanlı reayasını derdest edip kalede zindana attılar. II. Mehmed bunu duyunca çok hiddetlendi. Bizans, Osmanlı reayasını serbest bırakıp özür dilemiş ise de affolunmadı…” demektedir. Osmanlılar, bu olayı İstanbul’u feth etmek için bir neden olarak gördükleri anlaşılmaktadır.
II.Mehmed jeopolitik alarak Rumeli ve Anadolu topraklarının ortasında irtibatı daima engelleyen bir kanundaki Bizans’ın başkentini artık avuçlarının içinde görmekteydi İmparatorluğun teşekkülü de bu fethe odaklanmıştı. Coğrafi ve siyasi gereklilik yanında böyle bir fethin manevi bakımından da yankı uyandıracağı hesaplamıştı. İstanbul’un fethi müjdesini bildiren İslami gelenekle(11), Konstantiniye’nin Fatihi olma sıfatı dolayısıyla bunu gerçekleştirecek sultanın büyük bir manevi güç sağlayacaktı(12).
Kuşatma başlamadan önce bazı stratejiyle politikalar uygulamaya konulmuştu. Kuşatma henüz başlamadan önce Sultan Mehmed, İstanbul’u karadan askeri bir abluka altına aldırmış “şehirden dışarıya, dışarıdan içeriye kimsenin, sokulmaması” hususunda kesin emir vernişti.(303) Osmanlıların muhalifi durumunda bulunan devletlerin kuşatma sırasında Bizans’a destek vermemeleri açısından, onlarla bazı anlaşmalar yapılması yoluna gidilmiş; Çandarlı, 10 Eylül 1451’de Venedik ile daha önce yürürlükte bulunan eski muahedeyi yenilemiş, Venedik’in hassas olduğu buğday ihracı meselesinde de müsamahakar bir tavır takınmıştı. Ayrıca yine aynı sene Macarlar ile de üç senelik bir mütareke imzalanmış; Sırp Despotu ve Bosna kralının da Osmanlı tarafında yer alması temin edilmişti.
Sultan Mehmet’in hareket hazırlık planına göre şunlar yapılacak idi: ilk olarak Anadolu hisarı karşısına Rumeli hisarını inşa ederek(13), Karadeniz’den gelebilecek kuvvetlere mani olmak; ikinci olarak Mora’dan imparatorun kardeşlerinden gelmesi muhtemel kuvvetlere karşı tedbir almak; üçüncü safhada bazı akıncı kuvvetlerin Avrupa dan gelebilecek tehlikelere karşı hazır bulundurulması (14)
Sultan Mehmed, Karaman seferi dönüşünde de İstanbul’un alınmasının gerekliliğini kendine bir defa daha hissettirmiştir. Sultan Mehmed, Çanakkale Boğazında Frenk gemilerinin bulunduğunun haber verilmesi üzerine İstanbul Boğazı’na gelip Rumeli sahiline babasının geçtiği yerden geçmiş ve burada bir kale yapılmasının Halil Paşa’ya emretmişti.(101)Oruç Bey, olayı şöyle aktarıyor: “Sultan Mehmed İstanbul şehri yanında Boğazkesen Hisarını yapmak istedi. İleri gelenleri toplayıp yapmaya başladı. Her taraftan Sancak Beylerine iş verdiler. Dört kulenin her birini bir vezire verdiler. Dört ay içinde hisarı sapasağlam yaptılar. Çevresine hendek kazdılar. Önüne toplar kurdular” (102). Tursun Bey, bu olayı şöyle aktarıyor: “Çünkü Allah’ın yeryüzünde gölgesi olan padişah emretti ki İstanbul’un üstü yanında Anadolu yakasında olan yeni Yenicekale (Anadoluhisarı) mukabelesinde (karşısında) Rumeli yakasında kale yaptırıla.(103) Deniz kenarındaki kale duvarına, leb-i deryaya inen hisarpeçe (104) yapıldı. Denize açılır yirmi kapu konuldu ve her bir kapudan içeri ateş saçan ejderha şeklinde toplar kuruldu ki bunlar atıldıkça suratinden ve sesinden yer gök iniler.
Beyt
Deniz üstünde top taşından
Köprü yapıldı sanır anı gören
Karşısındaki Yenicekale (Anadoluhisarı) tarafında da bunun gibi hisarpeçe ve toplar kuruldu. Boğazı kestiler. Şöyle ki Akdeniz’den Karadeniz’e kuş uçurmazlar.(105)”
Hisarpeçe’nin(104) hem Boğazkesen hisarında hem de Yenicekale de yaptırılıp tahkim edildiği Neşri’nin Cihannüma adlı eserinde de belirtilmiştir.(106) İbn Kemal’de eserinde Rumeli hisarını dört vezirin yapımına memur edildiğini aktarıp, Halil Paşa, Saruca Paşa, Şahabettin Paşa ve Zağanos Paşaların isimlerini vermektedir. Ayrıca Rumeli hisarının yapılmasındaki amil ve gayeleri açıklarken iki kıtayı birbirine bağlamak düşmanların ayağını kesmek olarak söylemektedir. İnşaatın emniyeti içinde otuz harp gemisini Gelibolu’dan İstanbul önüne gönderildiğini aktarmaktadır(107). İnşaat sürerken Bizans İmparatoru elçi göndererek inşaatın durdurulmasını Osmanlı Devletine verdikleri vergiyi artırabileceklerini söylemeleri üzerine Fatih :“Şimdi benim iktidarımın vasıl olduğu yerlere onların emelleri bile yetişememiştir.” diyerek elçileri geri göndermişti.(108)
Anadolu hisarında, arapça olmak üzere sadece bir kitabe vardır. C kulesinin kapısı üzerinde duvarın dışına yerleştirilmiştir. Kitabe iki satır halinde nesih yazı ile kabartma olarak yazılmıştır. “Bu sarp yüksek kalenin inşasını Sultan el-Azam ve Hakan el-Muazzam Muhammed bin Murad Han emretti. Onun memleketi, kulu ve mükerrem veziri Zağanos Paşa bin Abdullah hakkındaki lütfu ilanihaye payidar olsun” , 856 senesi Recep ayında tamam oldu. (Temmuz , Ağustos 1452). (109)
Xxxxxx “resimler” konacak
II.Mehmed Rumeli hisarını yaptırarak 1452’de İstanbul Boğazını kontrol altına alması gibi,1463’te Çanakkale’de Boğazın iki yakasında iki kule yaptırarak Çanakkale Boğazını denetim altına aldı. Bozcaada’yı tahkim ederek İstanbul ve boğazları koruyan savunma sistemini daha da güçlendirdi ve Anadolu ve Rumeli arasındaki iletişimi güvenceye aldı. Donanmayı 1470’ler de otuzdan doksan iki kadırgaya çıkardı.(110)
Osmanlı ordusu elli bin ila iki yüz bin arasında tahmin ediliyorsa da bunun ne kadarının hakiki ordu mevcudu ve ne kadarının gönüllü ve gayrı muharip olduğu bilinmemekle beraber Osmanlı ordusu yüz bin ila yüz yirmi bin arasında olması ihtimal dahilinde görülmektedir (201) Oruç bey bu konuda ulu gazadır deyip bütün Müslümanlara haber oldu. Şeyhlerden tekkede oturanlardan ve dervişlerden abdallardan hazır olanlarla İstanbul üzerine yürüdüler (201) donama hakkında da net bir bilgi yoktur cihannümada Muhammet Neşri : İstanbul 400 parça gemiyle kuşatıldığını aktarmaktadır. Çeşitli rivayetlerden hareketle büyüklü küçüklü gemilerle birlikte 150 parçadan fazla olduğu söylenebilir.(203)
Bu hazırlıklar haricinde, Tursun Bey’in boğazı tasvir ederken şöyle der: “…Garaiptendir ki gemi ve kayık çokluğu sebebi ile bir kişi sekizi bir akçe eden mangırın birisi ile Rumeli’nden Frengistan’a, Frengistan’dan Rumeli’ne seyr eder. Bu limanın ağzında(haliç) bir kaleden bir kaleye metin zincir çekilmiş olup liman, yabancı hücumundan vaki olacak tehlikelerden emin kılınmıştır” der.(304) Bu konuda İbn Kemal’de olayı şöyle nakleder: “Kalata ile İstanbul arasınad muhkem zincir germiş ve ol mel’un baği limanı yabancı gemilerden mahfuz ve emin kılınmıştı”. Bu durum Fatih’i düşündürüyordu. Bu durumu Tursun Bey şöyle aktarmaktadır: “…liman tarafı tamamen kapalı olup o taraftan kafire hücum mümkün olmadığı padişahın hatırından çıkmıyor ve canını sıkmaktan geri kalmıyordu. Bu sıkıntının defi için emr ettiki:– bir nicesi Galata kalesi ensesinden, boğaz denizinden karadan çektirip liman denizine salalar– Böylece muhasara tamam kılınıp, düşmanın ensesine ve tefrikine sebep ola.” (306) Aynı olayı İbn Kemal aktarırken Tursun Bey’in Kadırgalar ve faik kayıklar dediği savaş gemilerini, nice pare küke’yi ve mavunayı içleri dolu bir şekilde Kalata’nın üstü yanından çektirip limana koydurdu demektedir(307). Buradaki çelişki Tursun Bey’in “kadırga” dediğine İbn Kemal’in “küke” demesidir. Kadırga Osmanlı Donanmasının en büyük gemi türüdür. Küke ise daha küçük ve manevra kabiliyeti daha iyi olan bir savaş gemisidir. Bu iki tip gemiden küke’nin Haliç’e indirilmesi hem daha kolaydır hem de manevra kabiliyeti bakımından daha kullanışlıdır. Haliç’te ki zincir geçilemeyince, hareket başladıktan sonra, Bizans’ın Osmanlılara karşı uzun müddet direncini önlemek üzere, surların en zayıf kesimi olan Haliç tarafından da kuşatma altında alınması düşünülerek bazı gemilerin karadan Haliç’e indirilmesi planı uygulamaya konmuştu.(15) Haliç’e indirilen gemilerden köprü yaptırarak karşıya asker geçirdi. Elli gün kadar kale savaşı yapıp elli birinci gün 29 Mayıs 1453 tarihinde fetih gerçekleştirildi(16).
Fatih çağ açan bu fethe iyi hazırlandığını ve daha önce tatbik edilmemiş, hatta hayal dahi edilmemiş, o dönem için oldukça yeni ve önemli gelişmeler sayılabilecek muhasara usul ve tekniklerini kullandığını söyleyebiliriz. Bu stratejik ve teknik hazırlıklar şöyle özetlenebilir: Öncelikle ordu bu harekâta psikolojik ve manevi açıdan çok iyi hazırlanmış, bugün modern orduların çok önemli saydıkları askerin motivasyonu, bu muhasaranın her safhasında kendini hissettirmiştir. Rumeli Hisarı bu kapsamda yapılıp boğaz kontrol altına almıştır. XV. Yüzyıla gelene değin top tekniğinde yapılan gelişmeler en az bir kat daha ileri götülmüş ve yıkılmaz denilen dünyanın o dönemdeki en mukavim sularında biri yerle bir edilmiştir. Hatta Fatih’in icadı olduğu kabul edilen havan toplarının nüvesi sayılabilecek aşırtma sistemli toplar da bu savaşta kullanılmıştır. Kuşatma sırasında ilk kez toplar mevzi değiştirmiş ve yine ilk kez fazla atış sebebiyle ısınan toplar yağla (zeytinyağı) soğutulmuştur (17). Günümüz de de sürtünmeden ısınan içten yanmalı motorlar zeytin yağı olmasa da ısıya dayanıklı sentetik yağ ve suyla soğutulmakta olduğunu söylemeliyiz.
Gemilerin karadan yürütülmesi gerçek bir ve stratejik deha örneğidir. Üstelik o devrin imkânlarına göre yetmiş parçalık bir donanmanın bir günde Haliç’e aktarılması bu işin ne kadar iyi hesaplandığı ortaya koymaktadır. Muhasara sırasında devrin muhaberat şartlarında hesaba katılırsa, çok iyi bir organizasyon karşımıza çıkmıştır. İstihdam bakımından da önemli hazırlıklar yapılmış; hem lağımlar açılarak şehre girilmesi ve surların tahribin sağlamaya çalışmış, hem de Haliç üzerine kurulan köprüyle bir askeri sevkiyat gerçekleştirilmiştir.
Osmanlılar muharebelerde top kullanımına ilk kez 1389’da I.Kosova Savaşında kullanılmış, daha sonra 1399’da Yıldırım Bayezid İstanbul kuşatması sırasında kullanmıştır. Ancak kale surlarını yıkabilecek surlar ancak 1439 yılındaki Belgrad muhasarası sırasında dökülmüş, 1446’da Korent Kaleleri 13 gün müddetle dövülerek yıkılmış ve zapt edilmiştir. Hatta bu muhasara sırasında burada top döküldüğü bilinmektedir. Anlaşılan Osmanlılar savaş yapılan yerde top imal ederek onu taşıma zorluğundan da kurtulmuş oluyordu. Bu uygulama İstanbul’un fethi sırasında da gerçekleştirilmişti.
Sultan, İstanbul’un haritasını eline alıp, şehrin çevrelere, topları ve kuşatma aletlerinin nerelere konması gerektiğini göstermiştir; ayrıca lağım açılacak yerleri de harita üzerinde işaret ettikten başka, hendeklerin giriş yerlerini ve merdivenlerin surun hangi tarafına konması gerektiğini gösteriyor, gece-gündüz bu düşünce ve planlarla uğraşıyordu(22). Fatih, bir savaştan önce bütün detayları inceler, ona göre karar verirdi. Hatta düşmanlarını çok iyi aldatırdı. Birçok savaşta düşmanlarına başka yerlerde savaşacakmış intibaını uyandırıp onları hazırlıksız yakalamıştır. Yapacağı seferden en yakınlarını bile haberdar etmez ve bunların gizli kalmasına çok dikkat ederdi. Onun bir seferden önce seferin nereye yapıldığını soran bir Kazaskere; “Eğer bunu sakalımın tellerinden birisi biliyor olsa idi onu derhal koparır yakardım.” sözü meşhurdur.(23)
Sonuç
Fethin ilk günü kente giren Fatih Sultan Mehmed, önce büyük Ayasofya’ya giderek burayı ibadete açtı ve fethin ilk Cuma namazı kılındı. Hicri bu tarihi gösteren Kur’an-ı Azimüşşan’daki “Beldetü’t-Tayyibe” tarih düşüldü(308). Daha sonra İstanbul’u da başkent olarak ilan etti. Sultan ayrıca, ilk gün savaş yoluyla alınan kentte, yağmanın durdurulması emrini verdikten sonra kentin yeniden iskânı ve onarılması kararını aldı. Böylece 11 Mayıs 330’da İstanbul’un Roma İmparatorluğunun başkenti ilan edilmesiyle başlayan Bizans İmparatorluğu, başkentin 29 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmed tarafından feth edilmesiyle son buldu.(24) Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı İmparatorluğunun gerçek kurucusudur. Avrupa ve Asya’da başkent İstanbul olmak üzere, dört yüzyıl boyunca büyük Osmanlı İmparatorluğunun çekirdeği olacak bir İmparatorluk kurmuştur.(25)
Hıristiyan Avrupa’daki muhasırları İstanbul’un fethini felaket olarak görseler de dünya tarihi açısından önemli bir olay olarak mülahaza etmişlerdir. Daha yeni çalışmalara bir göz atılacak olursa, bugün Batı ve Orta-Avrupa tarihçileri İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethini ve Bizans İmparatorluğunun sonunu bir dönüm noktası olarak telaki etmektedirler.(26)
Artık II. Mehmed, Doğu Romanın Fatihi sıfatıyla onun gerçek varisi olmuştu. İmparatorluk merkezini ele geçirmesi sebebiyle çağdaş bazı Bizans tarihçileri onu “Roma İmparatoru” olarak nitelendirmişlerdir. Fatih de bir strateji olarak kendini Roma İmparatorluğu’nun varisi saydı ve bütün fetihlerini bu imparatorluğu yeniden ihya etmek amacıyla gerçekleştirdi. Fatih, “Cihanda tek bir devlet tak bir hükümdar.” İdeali çerçevesinde bunu siyasi bir araç olarak görüyor ve İslami-Türk geleneğini Gazilik-Hanlık unvanlarıyla birlikte kendi şahsında birleştiriyordu. Bunun anlamı, hem doğuda İslam dünyasında, hem Batı’da Hıristiyan dünyasında mutlak hâkimiyet demekti. İç siyaset bakımından ise İstanbul’un fethi, Fatih’e bazı güçlü aileleri bertaraf etme fırsatı vermişti. Vaktiyle kendisine tertipli bir yeniçeri isyanı ile tahttan indirme olayında başrol oynayan veziriazam Çandarlı Halil Paşa’nın idamı, aynı zamanda köklü ailelerin iktidarı paylaştırmaları dönemin sona erdiğini gösteriyordu. Fatih daha sonra, veziriazamlık dâhil devletin önemli görevlerini doğrudan kendisine bağlı kul asıllı kimselere verecek ve böylece, bütün iktidarı tekelinde toplayacaktı. Bu sayede cesaretle bir dizi iktisadi, askeri, hukuki reformlara teşebbüs edebildi(27).
Fatih uyguladığı stratejik politikalar ve kullanıp geliştirmek için gayret ettiği teknolojiyi en iyi şekilde kullanarak başta İstanbul’un fethi ve daha birçok seferden zaferlere dönmüş, her alanda yaptığı reformlarla da Osmanlı devletinin temellerini olabildiğince sağlamlaştırmıştır.
DİPNOTLAR
8.Ali Kuşat, “Fatih Sultan Mehmed’in Kişiliği ve Fetihteki Rolü”, Türkler, Cilt 9, Ankara 2002, s.323
9.İtalyanın işgali II.Mehmed’in ihtiraslı planları bir bölümüydü sadece.”sultan-ı berryn ve Bahreyn”. “iki denizin ve iki karanın sultanı” burada “iki deniz” Akdeniz ve Karadeniz’i, “iki kara” ise Anadolu ve Rumeliyi, ifade etmektedir. Konstantinos Gia Koumis, “Osmanlıların Otranto ve Apolia Seferi (1480-1481)”, Çeviren Kürşat Akpınar, Türkler, Cilt:9, Ankara 2002, s.374
11.Hz. Muhammet’ten nakledildiği söylenen hadisi şerifte şehzade Mehmet’te İstanbul’u alarak övgüye layık olduğu bu emrin kendisi ve askerlerin de kendi askeri olduğu inancını uyandırmış ve bunu gerçekleştirmek için bütün gücüyle çalışmıştır ; Ali Kuşat, “Fatih Sultan Mehmed’in Kişiliği ve Fetihdeki Rolü”, Türkler, YTY, Ankara 2002 s.143
12.Feridun M.Emecen, “ İstanbul’un Fethi”, Türkler, cilt 9, Ankara 2002,s. 313
13.İbn Kemal, VII.Defter, Hazırlayan Şerafettin Turan, Ankara1991,.s.33-35 ; Cihannüma , Hazırlayan: Necdet Öztürk, İstanbul 2008, s.309 ; Tarih-i Ebul-Feth, Hazırlayan: Mertol Tulum, s.43; Oruç Beğ Tarihi, 1001 temel eser, İstanbul 1972, s.107; Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, cilt 2, İstanbul 1983 s.528-529; Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik çağ 1300-1600, Çeviren: Ruşen Sezer, 13. Baskı, İstanbul 2009, s.31
14.Önder Bayır, “Çağ Açan Fetih İçin Yapılan Hazırlıklar’’, Türkler, YTY, Ankara 2002, s.324
(101) Kenan İnan, “Fatih Sultan Mehmed İstanbul’un Fethi ve Etkileri” ,Türkler Ankara 2002,s. 282.
(102) Oruç Beğ Tarihi, Hazırlayan N. Atsız, 1001 temel eser, İstanbul 1972,,s.107
(103) Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, Hazırlayan Mertol Tulum,1977,s.43
(104) HİSARPEÇE:Bir kale veya hisarı veya bir kapı veya köprüyü müdafa etmek üzere onun ilerisine yapılan mazgal delikleri ve siperli sur ve kule manasına gelir bir tabirdir. Küçük kale demektir; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB, İstanbul, 1993, s.343-344
(105) Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, Hazırlayan Mertol Tulum,1977,s.45
(106) Cihannüma, Osmanlı Tarihi, Hazırlayan Necdet Öztürk, Çamlıca yayınları, İstanbul,2008,s.309
(107) İbn Kemal, Tevarh-i Ali Osman, Hazırlayan Şerafettin Turan, TTK, Ankara 1991,VII.Defter,s.33-34
(108) Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Cilt.2, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1982,s.529
(109) Albert Gabriel, “İstanbul Türk Kaleleri”, Çeviren Alp Ilgaz, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1972,s.96
(110) Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600, Çeviren: Ruşen Sezer, İstanbul,2008,s.31
(201) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt:I, TTK, Ankara 199, s.473
(202) Oruç Beğ Tarihi, Hazırlayan N.Atsız, 1001 Temel Eser, İstanbul 1972,s. 108
(203) Kenan İnan, “Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u Fethi ve Etkileri”, Türkler, cilt 9, Ankara 2002s. 283
17…Büyük topu doldurmak için iki saat lazım olduğundan, günde ancak sekiz atış yapabiliyordu. İlle ateş şafak vakti hücum işareti oluştu. Fakat top az zamanda paralanarak topçu urbanı parça parça etti…; Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, cilt.2, İstanbul 1983, s.542
18.Önder Bayır, “Çağ Açan Fetih İçin Yapılan Hazırlıklar’’, Türkler, YTY, Ankara 2002 s.326-327 ; Yaşar Yücel, Ali Sevim, Klasik Dönemin Üç Hükümdarı Fatih Yavuz Kanuni, Ankara 1991, s.9 ; Oruç Beğ, Oruç Bey Tarihi, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul,1972, s.108
19.Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600, YKY, İstanbul 2008, s.30
20.Ekrem Hakkı Ayverdi, “Fatih”, Türkler, cilt 9, Ankara 2002, s.353
21.Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, cilt.2, İstanbul 1983, s.545
22.Yaşar Yücel, Ali Sevim, Klasik dönemin üç hükümdarı, Fatih, Yavuz, Kanuni, Ankara 1991, s.10
23.Ali Kuşat, ‘’Fatih Sultan Mehmed ‘in Kişiliği ve Fetihteki Rolü (Psikanalitik Bir Yaklaşım), Sosyal Bilimler Dergisi, kayseri 2003, s.138
24.Melek Delibaşı, “Osmanlı Bizans İlişkileri”, Türkler, Cilt 9, Ankara 2002, s. 131
28.Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600, YKY, İstanbul 2008, s.34
26.Suraiya Faroghi, “Türkiyedeki Tarihi Anlayışı Şekilleri Yeniçağ Başlarında Siyasi ve İktisadi Bunalımlar”, Çeviri Ali İbrahim Savaş, Türkler, cilt 9 Ankara 2002, s.36
27.Kanan İnan, ‘’Fatih Sultan Mehmed İstanbul’un Fethi ve Etkileri’’, Türkler, YTY, Ankara,S.284
(300) M.Feridun EMECEN, “İstanbul”, İslam Ansiklopedisi, , Cilt:23, TDV.,Ankara2006????? ,s.212
(301) Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, Hazırlayan Mertol Tulum,1977,s.46
(302) İbn Kemal, Tevarh-i Ali Osman, Hazırlayan Şerafettin Turan, TTK, Ankara 1991,VII.Defter,s.36-40
(303) Yaşar Yücel, Ali Sevim, Klasik Dönemin Üç Hükümdarı Fatih Yavuz Kanuni, TTK, Ankara 1991,s11
(304) Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, Hazırlayan Mertol Tulum,1977,s.42
(305) İbn Kemal, Tevarh-i Ali Osman, Hazırlayan Şerafettin Turan, TTK, Ankara 1991,VII.Defter,s.52
(306) Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, Hazırlayan Mertol Tulum,1977,s.51-52
(307) İbn Kemal, Tevarh-i Ali Osman, Hazırlayan Şerafettin Turan, TTK, Ankara 1991,VII.Defter,s.52
(308) Nişancı Mehmet Paşa, Nişancı Mehmet Paşa Tarihi ve Osmanlı Tarihi Zeyli, Kamer Neşriyat, İstanbul 1983,s140
(309) Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, Hazırlayan Mertol Tulum,1977, s.47
***Elburuz Dağı: Firdevsinin Şehname adlı eserinde sık sık adı geçen efsanevi dağdır. Namı diğer Kaf Dağı.
(310) Oruç Beğ, Oruç Bey Tarihi, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul,1972, s.107
(311) Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, cilt.2, İstanbul 1983, s532
(312) Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, cilt.2, İstanbul 1983, s542
(313) Önder Bayır, “Çağ Açan Fetih İçin Yapılan Hazırlıklar’’, Türkler, YTY, Ankara 2002 , s327
(314) Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, cilt.2, İstanbul 1983, s533
ÖRNEK DİPNOTLAR
Hoca Sadettin Efendi; Tacü’t-Tevârih, (Haz. İsmet Parmaksızoğlu), C. I-V, K.B. Yay., Ankara, 1992
İNALCIK, Halil; “Mehmed II.”, İslam Ansiklopedisi, C. VII, M.E.B., (C. I-XII), İstanbul, 1988, ss. 506-535.
© 2017 Tüm hakları saklıdır izinsiz kopya edilemez.